Çarşamba, Temmuz 22, 2015

Mor Eşek


Son zamanlarda o kadar çok fotoğraf ağlattı ki beni...
Ama bunların içinde en çok içime dokunan Suruç'ta katledilen gençlerin oyuncak torbasındaki "mor eşek" oldu.
Kim bilir hangi çocuk o mor eşekle oynayacaktı eğer sağ salim gitselerdi karşı tarafa...
Neler düşünecekti? Nasıl hayaller kuracaktı? Bu eşek neden mor diye düşünecek miydi? İleri yaşlarında küçükken bir mor eşeği olduğunu hatırlayacak ve kimsenin görmediği bir anda yüzünü kocaman bir gülümseme kaplayacak mıydı?
***
Yas ilan edilmez… Edilmeyecek belli… Edilmezse edilmesin. İnsan olan gereğini yapar zaten.
***
Öte yandan bir yaşam var akıp giden. Süre gelen onlarca acı var. Başka gerçekler var onlarca...
Tüm bu olanları unutmadan ve gereğini yaparak yaşamaya devam etmek de gerekiyor.
Tepki vermenin, göstermenin çok çeşitli yolları var.
Klavye başında kahramanlık yapanlardan olmadığımı bilen bilir.
Bugüne kadar kaçınız benim hangi sosyal sorumluluk projelerinde olduğumu, neler yaptığımı biliyorsunuz? Çok azınız. O çok azınız da her şeyi bilmez. Çünkü anlatmam.
Rahmetli babamın dediği gibi "cenazende çıksın ortaya yaptığın iyilikler", tıpkı onun cenazesinde hayretler içinde kaldığımız gibi, neler yaptığını ailesi olarak nasıl bilmediğimize şaşırdığımız, şimdi öldüğü gün yas mı tutalım, ne muhteşem bir adammış diye sevinelim mi diye düşündüğümüz gibi...
Bazıları gibi ben bunu yaptım, buraya gittim tarzı vıcık yazılarla vicdanımı rahatlatmam…
Bilen bilir o insanlarla nasıl aynı ritimde nefes aldığımı…
Rahmetli babamın mirasıdır aslında bu bana.
***
Ben bundan sonra iyi olmayacağım...
Ama birileri iyi olsun diye yaptıklarıma kaldığı yerden devam edeceğim.
İnadına gideceğim...
İnsan olarak, turizmci olarak, yazar olarak elimden ne geliyorsa yine fazlasıyla yapmak için gayret göstereceğim.
Bugüne kadar kadınlar, çocuklar ve halk için direkt ya da indirekt ne yaptım ve hatta yaptırdımsa bin mislini yapmak için kolları sıvayacağım ve zaten bu yaptıklarımdan ibaret olan gerçek hayatıma döneceğim...
***
Bunları neden mi yazdım?
Kimse yas tutmuyor, olanları unuttu, neden yazmıyor falan demesin diye...
Nedeni açık: icraat gerek icraat...
Klavye arkasına saklanarak ya da bir kereliğine vicdanını rahatlatarak olmuyor bu işler...
***
Mor evrensel bir renktir... Mor eşek de bundan böyle benim gönlümde bir şeylerin sembolü artık...
***
İyi değilim, iyi olmayacağım...
Birileri iyi olsun diye dönüyorum hayatıma...




Cumartesi, Temmuz 11, 2015

Galiba Hayatımın İlk Aşkıydı...


Galiba hayatımın ilk aşkıydı…

Ölüm haberini duyduğumda içime aşk acısı gibi bir acı çöreklendi. Eve kadar zor geldim. Düşler Atölyesi’ne kapanıp ağladım.

Amcama benzetirdim. Annem kızardı: “Nesini seviyorsun o kanlı gözlü adamın? Neresi benziyor amcana?”

Sesimi çıkarmazdım. Çünkü evdeki Dr Zhivago Longplayini çalmama da kızardı bakarsın. Plağın kapağındaki fotoğrafa bakar dalar giderdim.



Amcama benziyordu. Evet annem haklıydı, gözleri kanlıydı ama bu onu daha çekici yapıyordu sanki. Belki de annem haklıydı, belki amcama o kadar da benzemiyordu, amcam daha yakışıklıydı ama yok yok benziyordu canım…



Robert De Niro ve Omar Sharif… En sevdiğim aktörler. Ondan da ötesi: Her filmini izlediğim yegâne aktörler. Omar Sharif’in Mısır Kültür Bakanlığı için çekilmiş garip bir filmine kadar ne varsa izlemiştim.



Kumardan nefret etmeme sebep olan adamdır ama öte yandan briç oynadığı için briç kitapları alıp briç öğrenmeye de niyetlenmemin altındaki sebep yine kendisidir. Bilgisayarların ve bilgisayar oyunlarının Türkiye’de yerini yavaş yavaş bulduğu dönemlerde Omar Sharif’le briç adlı bir oyunu sırf üzerinde onun resmi var diye indirmiş ve yıllarca oynamıştım. Annem ne yaptığımı sorardı, “Omar Sharif’le briç oynuyorum” derdim. 

Birlikte rol aldığı aktrisleri nasıl kıskanırdım anlatamam… Funny Girl’de Barbra Streisand’dan nefret etmiştim.

Filmlerini izlerken ne hayaller kurardım. O coğrafyalara giderdim. Her nerede geçiyorsa filmin konusu oraya. Ortadoğu insanının temel özelliklerini taşıyan bir adamdı ama öte yandan da Mısırlı olduğunu akla bile getirmeyecek bir Avrupalı salon adamı imajı da çiziyordu… 



Asla “Mısırlıyım ben, Mısır’ı sevin” tarzı bir milliyetçi tavrı yoktu, ben de zaten Mısır’ı pek sevmem. Fakat düşününce bana Ortadoğu aşkını aşılayan insanlardan biri olduğuna da kalıbımı basarım.



Unutamadığım iki rolü vardır. Biri Belmondo ile başrolü paylaştığı Le Casse filmindeki dedektif rolü,



diğeri de Laurence of Arabia’daki Oscar’a aday gösterildiği Sharif Ali rolü…



Kaç kez izlediğimi unuttum ama her sahne ve her replik aklımda neredeyse…

“Aslında daha çok babana benziyordu” dedi annem. Yüzüne baktım, gülümsedim. “Evet, yaşlanmaya başladığında babama benzemeye başlamıştı ama gençliğinde amcama benziyordu” dedim.





Düşler Atölyesi’nin merdivenlerine yöneldim.

Basamakları ağır ağır inerken içimi büyük bir hüzün kapladı, aşk acısı gibi…


Evet, galiba hayatımın ilk aşkıydı…

Yolun ışık olsun...



LinkWithin

Related Posts with Thumbnails